Gün sonu
Kutumun bedelini ödemiştim.
Kızıla yetiştim, karanlık basmadan evime ulaşmalıydım. Dağınık sokağı adımlarken gözlerimi bir an
olsun yere indirmedim, selamının son demlerini yaşayan güneşin artıklarını
izledim. Bir kadın, kaldırıma inat yeşermiş bir ağacın (her bir ağacın adını
bilmeyi ya da adlarını koyabilmeyi ve unutmayan şu zihnime işlemeyi ne çok
dilerdim) bahar nasiplenmiş dallarına
dokunuyordu. Kadın olmasa belki ağacı seçemezdim, dala uzanıyor ve bir çiçeğe
dokunuyordu, -tebessüm mü yoksa dala uzanmanın güçlüğünden mi bilmem- kıvrılan
dudaklarını izledim. Kadına aşık oldum.
Kimsenin ona aşık olmadığını, o an kimsenin, dokunduğu çiçekten başka
kimsenin ona teslim olmadığını, o kadının gelecekten bir günüm olduğunu bilerek
aşık oldum, adımıza sevindim ve yoluma
bakmaya devam ettim.
Zile basmadım.. birilerinin evde olması, merdivenleri
tırmandığımda kapının açık olması yontulmamış bir özlemi bastırırdı çoğu zaman
bu kez yapmadım, anahtarla kapıları açtım ve kütüphanemin önüne yattım. Kilimin üzerindeki kuşlara su verip
vermediğimi anımsamıyorum, gözlerimi yumduğumda bir nehre dalmıştım, bulanık
suda çok gece önceden yumurtlamış olduğum balıkları ayırt etmeye çalışıyordum.
Çocuklarım benden kaçışıyordu, diğerlerinden ayırt etmek zor olmadı bunun için.
Sol bileğim bir dal kavradı ve elime şefkate eş değer bir öpücük bıraktı. nehir
yeşile bulanmak için parmağımdan yüzüğümü istiyordu. Firavun başını andıran
yüzüğümü çıkarıp ince dala taktım. Artık
nehirde değildim.. Gelincik tarlası
olmaya hazırlanan bir bahçe içindeydim, kalenin rahim boşluğunda isyan eden
tomurcukların göğe açılma sancılarını hissettim. Nisan geldiğinde o kan tarlasına bir kez daha
ineceğim. zamandan anladığım sadece bu..
Nisan..
bir hışım odaya açılıyor gözlerim. Kitaplar suyun yüzüne çıkmış,
güvercinler kapışıyor. “Durun” diyeceğim ağzım bir dolu atkestanesi döküyor
orta yere. Çınarlı o yolu yürüdüğümü
anımsıyorum, bir ara ağaçları yutmuştum kim bilir.. kara parçalarını odaya
taşımam yasaklanmıştı. Ve ben uysallık üzerine bir antlaşma imzalamamış mıydım?
Ele veriliyorum, saçlarımı mercanlar basıyor, bir mürekkep balığı sol
baldırımdan sıyrılıp huzursuz bakışı ile kınıyor beni. Tüm kollarını alnımda
birleştirip uğultu duasını okuyor.. başımı ayırıp boynumdan bütün topraktan
sökülüyorum,bir solucanım artık.. çamur
oluyor önce su, sonra paklıyor kendini, daha derin bir kumsala yüzüyorum. Bu
kez ciğerlerimin altından bir inci çıkarmamı istiyorlar.. sancıyorum.. ametist doğuruyorum önce ciğerimin bir
parçasını kesip inci ile takas etmesini diliyorum. Eğer çok derinden dilersen
ve çocuksan dileklerinin kabul olacağını söylemişlerdi bana. Neden unutmuyorum? Onunla baş başa kalıyoruz.
Gövdeme sardığım ametist parçayı uzatıyorum, yaklaşıp uzaklaşıyor. “Duum duum” yutuverecekmiş gibi geliyor,
zamanımın azaldığını, başımdaki her parçanın tek tek isyana teşvik edildiğini
hissediyorum. Yeterince erken dönemezsem onu alıp bir efsaneye gömecekler,
kesik baş.. bir solucan olarak bedenimi keşfetmek yormuyor, bedenimde hüküm
süren işte şimdi karşısında yasalarını bilemediğim, koyamadığım o kalbin
hakkımda verebileceği herhangi bir kararı duymak ürkütüyor. Kaçamayacak olmak..
o her şeyi görüyor.. bir daha yaklaşıyor
ametisti yutup, incelmiş gövdemin orta noktasına bir inci fırlatıyor.. küfür
gibi.. inciye kıvrılıp yuvarlanarak
boynumdan çıkıyorum. Mürekkep balığının midesine yuvarlanıp inciyi yerine
bırakıyorum. Başım boynumla buluşuyor.
Güvercinler az önce kaçırdıkları ziyafetin huzursuzluğunu kitaplarımdan
parçalar yutarak geçiştirmeye çalışıyor. “Durun!”
Defterimi açıyorum..
her yazmada el yazımı değiştirme zorunluluğu yüklüyor bu bana. Bir önceki sayfanın yazarının ben olmadığım
ilanından sonra notlarımı düşüyorum.
1.
Antlaştın sen su ile
2.
Karaya basan ayaklarından arınıp gelmedikçe
eksileceksin
3.
Kimlenemezsin!
Güvercinler pencereden sıyrılıp uzaklaşıyor, yaralı
kitaplarım avuçlarımda kalakalıyoruz. Şimdi koparılmış her sayfayı anımsamam ve
yeniden dikmem ve onları yalnız bıraktığım için özür dilemem gerekiyor. Yaşam
adına özür dilemek.. gösterdikleri
şefkate karşılık beni her zaman özürlerle affetmiyor, karınca masalını yazmam için
kinayelerde de bulunuyorlar. İtirafa sürüklüyorlar.. kuyuma kanatlanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder