27 Temmuz 2013 Cumartesi

Geçmiş, mazi ediyor muydu sahi 1

"kimse,
hiç kimse" dedin bana..
birlikte denize tükürdük,içimizde bir okyanus vardı. bizi ayıpladılar yine de.. erik yapraklarıyla kapatamadığımız hırsızlıklarımız vardı, oysa yere bıraktığımız her çekirdek, izin verseler şimdi bir ağaçtı.
"derin,
su derin" dedim sana,
gitme..
sen henüz dumanı tütüyorken sevdaların, kendini boğmak için acele ediyordun. ben kıyıda bir makinanın ardına gizlemiştim yüzümü,güneş altında uzun süre güzel kalamayacağımı biliyordum. sen su yutmuş döndün ve omzunda kaleden bir mühür taşıyordun. dehliz olan her yerde talan ilan ediliyordu, elbette herkesten gizledik bunu. oysa gitseler oracıkta unutup bizi, korkacak bir şeylerimiz olacaktı.
zaaflar ve zarflar,
siz dediler,
ne yazıyordunuz?
dalga hışırtıları uzun yürüşlerde sırlarımızı örtbas ediyordu, sonra rüzgar görmezden gelerek bizi gecenin içinde ıslık çalarak yanaklarımızdan geçiyordu. onu göremediğimizden eşit sayıyorduk kendimizi. soluklarımıza mürekkep çalıyorduk ve hala uyanıksa bir kaç yıldız, hafif silkeleyerek sözlere anlam katıyorduk. yakalandık.. karada, denizde, su altında hep bir kuşatma halinde yarattıklarımızla.
her sabah bir erik ağacının altında yeniden başlıyorduk konuşmaya ve biz karada bile denizden çıkmış sayılmıyorduk. ölüydük anımsıyor musun? ölüydük ve dünya bize yaşıyordu..
ben uyudum..
"kimse,
hiç kimse" dedin bana..
o gece rüyamda ikisini gördüm..
hiç ve kimse..
suçumuz çoktu, artık yaşıyoruz..


**
 kumlar avuçlarımızda dağılıyordu, saat kaçtı her zaman biliyorduk. ve zaman bize bir şey kazandırmadı..
ikimizden biri, diğeri olmayı göze almadı. ayrıştığımız bu yerde işte şimdi sadece kendimizden söz edebiliriz, kabuklarımızı öperek.
ben kimse'm değildim bunun için haklı olarak bana hiç kimse dedin. hiç, yaşımdan büyüktü..
eksikler için çok fazla şey denedik; yeni bir kanepe, turuncu şeritler, transit yolculuğa açık şişeler, çatlak duvarlar için sıvalar, adamlar kadınlar, kuponlar.. denemeler çoğaldıkça eksilen şeylerin arttığını şiddetle görmezden gelerek.
orada kar yağmıştı ve rüzgar usulca dizlerine yatmıştı gecenin, uyukluyor gibi ve izin vererek bahçesinden gülleri toplamama.. sen o zaman bir eğrinin açılarında gömülü, bildiğini söylemiştin. kar yağıyordu ve sen biliyordun.
0 noktası neresiyse ben orada birilerinin bildirmesini bekliyordum.. sence ben ne kadar düz durabildim?
**


siz, sen.. kaç görüyorum ben bilmeden izledim uzun yıllar boyunca. pusuya yatmış bir vaşak inceliğinde yaptım bunu. kimse beni ürkütemezdi ve ben kimseyi incitemeyeceğimden pusuda kaldım. yalana gülüşümü bildiğinden, beni umutsuz koylara çekerken hiç düşünmedin. orada olabileceğimi düşünüyordun sen. bütün o buz biralar yanında, kalabalık çantamda yontulmuş gülüşlere her uzandığımda, bir sigara daha yakıyordun. çok içtiğini, içmeye başladığımda anladım. ben hep gülüyordum.
yaşama küfürbaz yüzünle ne zaman kızsan onlara, ne zaman eline geçse kanlı gömlekleri, hepsine ağladın.. 
ihaneti bir damga gibi bileklerine taşıdığında korktum senden ilk ve son kez sonrasında derin bir huzur duydum.. çünkü insandın ve bunu biliyordun. kanın vardı ve akıyordun.. beni yalnızca bu şekilde doğrulayabilirdin. sen gerçektin ve ben susabilirdim artık..


15 Temmuz 2013 Pazartesi



yoruldum, mavi.. hala tanımaya çalışıyorum bizi.. hala anlamaya çalışıyorum, insan...
ah o küçük hesaplar arasında sıyrılsak da yanaşsam. çevirip avuç içlerine baksam.. kaç kuş sevmiş saysam.. kaçı kırlangıç bilsem, anlasam.. naiflik mi diyorsun buna, narin mi diyorsun? güzel söz mü sanıyorsun, sadece "insan" yetmiyor mu? olduğumuz, yalnızca insan etmiyor mu da?
o kadar uzun ki yol, dağlara takılıyorum, varamıyorum sana.. takılıyorum dağlara ve devriliyorum.. ah insan, vah ben..nasıl uzlaşıp, nerede buluşacağız da, sıyrılıp afili bakışlardan, salt diyeceğiz.. işte o sade "insan" ..
böyle bölük, öbek öbek bir derlensek diyemeden, göremeden..
yoruldum mavi, sorup duruyorum "ne oldu da, nasıl geldi de, nereye gitti de" .. nerede ayrıştı toprak kokusu gerdanımızdan? kim çaldı, yürek denen kafesi kuşlarıyla? bu muyduk, bu kadar mıydı "olmak"?
canımızda kan var diye, akıtmayı ilk kim akıl etti?

sen de yorgun musun mavi, bakıp duruyor musun duvarında çipil gözlerinle.. sen de yumuyor musun sık sık ve dişlerini damağınla bir mi biliyorsun çığlıkların sussun diye? göğe mi karışıyorsun, denize mi? sığamıyorum, bakıyorum insan..
yoruldum, ne çok yalan.. ne karışık hesap ki söz, gerçeği tutmuyor.. bir bakış etmiyor onca göz.. ucuz mu hayat, canımızla katıldığımız.. savaş demeye dilim varmıyor, yaşamak mücadele.. ama bu kadar mı çirkin, bu kadar mı çıkar kokusu da dalında zeytini bastırır oldu..

beni al da yanına anlat,anlat.. yıllarcasını, milyonlarcasını.. bana bir umut, katık et.. heybem ağır, heybem boş.. dur ki yanımda, çiçeklere eğilmesin bir kulaklarım, gözlerim bir göğü seyirlik sanmasın.. anlat ki, insan.. seveyim..