28 Eylül 2013 Cumartesi

İşlemez terzihanesi



Sonra o adamlar gittiler, kadınlar.. kadınlar ki güzel yittiler..  ben sevmiştim kimilerini, birilerinden öğrendiğim gibi toplu iğne çıraklık günlerimden.. Söyleselerdi tutturmanın mümkünlüğünü iliğinden ipin.. kesip biçmekte kalmış yanın dikmeye gösterdiği özenin, küstahlığından da söz edebilirdik.. yamanmadan, yamamanın ne gizler barındırdığından, gizli fermuarların örtbas etmeye acısından, söz edebilirdik..

şimdi bak fotoğraflarda o kadın bir cansız manken, gazete küpürleri, kitap sayfaları ile örtüyoruz enlem boylamını.. bak o ifadesini öyle çizdirmiş, değiştirmiyor.. sorsan, söylemez.. yıl yıl, yer yer baksan onda kapanmayan bir yer, çıplak gözle görünmez bir yer.. ölçülerinden ürkek bu yüzden.. kapanmayan yer nerede, sorsan onu da söylemez, sorsan o da bilemez renkler hangi dilden.. ama konuşur cansız manken, ama güzel konuşur tane tane, çürüyen inci dişlerinde ezerek sessizlikleri, ne kadar dökülürse içi, o denli.. sorsan söylemez, yine söylemez.. neden? söylesen diker..bir fötr şapka bayım sizin acemi burjuva düşünceleriniz için ideal, ama güzel bayan bu fular gırtlağınızın haset hırıltılarını örtmeye birebir.. sizin için dikebilirim.. sizin için sesimi kesebilir, umutlarımı biçebilirim..  baksan seni bilir.. işte bayım göbek hizanızdan bir karış aşağıya küçük bir yama ile ucuza kapatabiliriz özel gecelerinizi, ay ay sevgili bayan ince bileklerinizi sarkıttığınız kuyunuz için bu işlemeli mendil, kurutabilir yüreğinizi, vazgeçin , ama hanım siz gerdanınızdaki yarayı kapatmaya değil de cesur bir dekolte ile ışıldatmaya gelmişsiniz belli, ama sen adam incelikli halin elini karnıma daldırana kadar, önceliğimiz leke tutmaz kumaş.. bulup buluştururum, dikerim.. bir zamanlar vardı, orada dolapta.. sorsanız o dolap nerede, söylemez.. o dolapta mutlaka vardır, biri kumaşları getirip unutmuştur, gezmiştir çarşı pazar kenarda dursun olmuştur, o ipleri eğirmiştir geceden geceye.. mendili işlemiş, gerekirse gerdanını sökmeye hazır beklemiştir.. baksınlar da söylesinler, o bilsin, istemiştir.. hepimizin yerine giyinip, gözleriyle gezinmiştir..

Sonra o adamlar giderken, selam söylediler.. kimi kondurdularsa o cansız bedene, işte kimse onlar- benim sevdiklerim işte- selam söyleyip gittiler.. kadınlar, kadınlar ki zariftirler, yasemin, hanımeli, nilüfer kokladığımca yittiler..

sorulmaz ayıp, bedenin kaç?  göz kanarı, el yanığı ölçülerle tutuşturulmuş üç beş paçavra,sırtımız pek havalarında gezindik.. eteklerine gonca güller diktim, budamaya kıyıldı içim.. bir kaç gömleğe ay nakışı işleyecekken, parıltılarından yoruldum.. terzinin dikemediği sökük içim.

sorsalar, söylemezdim..


10 Eylül 2013 Salı


dur!
dünya midemde dönüyor, bulantıdır yaşıyorum.
dur, sokağa çıkma!
başına bir gaz fişeği isabet ediyor, beni kan tutuyor..
biz dağlardan soluklar topladık da dağıtmaya geldik.
dur nefes alma, hayır soluduğun oksijen değil..
kır bacaklarımı, sen yap..
coplarıyla geliyor işte, yüceltilmiş adam..

biz zifir siyah gecelerde yıldızlarla huzur uyuduk seninle,
lacivert beni korkutuyor artık, bir yıldız parlıyor yakasında.
görüntüler karışıyor, kalabalıklaşan insanlar bulanıklaşıyor..
gözüme kan sıçradı, üstümüzden geçen neydi?
temiz toplum derken, insanları mı sürüklemekti sokaklardan..

koşma ateş ediyor,
yaşamın delgeçliğinden sohbet ettik günlerce,
plastik mermi bizimle aynı dili konuşmuyor.

yeter mi tek göz bakacağım bakacağım hayata,
oy pusulasına yalnız bir açı.
ben o gözle daha bahara ağlayacaktım.
yetmez mi -ama- evet, hayır?

dur!
işte o ses yine uğulduyor,
ağzı kan kokuyor, kulaklarımı tıkasam, hücrelerime sızıyor..
köpürüyor, köpürüyor salyaları aklıma yapışıyor.
biz doğacak çocuklara masallar, şarkılar yazmayacak mıydık daha.

analar ağlamasın diyor, diyor,
duyma sen, diyor..
rahim olan kuruyor, sütler kesiliyor..
bakma, o yaş ağaçlar eğilmeden kökünden sökülüyor..
sen bakma,
analar kan kusuyor..

Dünya cinnet getirmiyorsa, biz nerede yaşıyoruz?



hangi katında oturup da tüküreyim?
dünya çürüyor, bu çok eski laf.. bak sokaklarda çocuklar vuruluyor, vuruluyor vuruluyor bitmiyor,
gerilerde makineleşmiş rahimler yerine yenilerini hazırlıyor.. bu sana vursun diye, bu bana vurulsun diye.. bu sana bu bana..

aklım kaçtı geri gelmiyor.. durmadan dönüyor dünya panoramik görüntülerinde her yan vahşet manzarası.. sen işe git ve kaçmış çorabına gül bir kimsenin, arabasını kıskan, canıma değsin onunki 2000 motor dizel.. onun saçı seninkinden gür, otur ağla..
yoo önemli değil hiç önemli değil, saçlarından yakılmaya başlamış bir kadının varlığı yokluğu.. aforizmalar sıç.. bulaştır, yüzüne gözüne, orana burana giden yol yap.. kız tavla, adam kafesle..
yok hiç bir önemi yok, kafeslerde uyutulup, parmak uçları parçalanarak çalışılan çocukların varlığı yokluğu.. hiç mi hiç önemli değil 8 yaşında bir bebeğin gerdek gecesi parçalanıp yitmesi.. bozma manikürünü kitaplar için..
pencerelerini kapa, tencere tava gürültüsü, portakal gazı esansı, chanel hayallerinin yerini tutmayacak.. sıkıca kapat perdeleri, sokakta haykırıyorlar, sabah işe giderken gözaltlarının mor olmasını istemeyiz ikimiz de.. yok hiç bir önemi yok, gözaltılarında eti kararıncaya dövülenlerin varlığı yokluğu..

sen git saklan bir dağın eteklerinde, varoluşunu sorgula, denize nazır.. dertlerin büyük; yaşıyorsun, üstelik yaşam destek ünitesine bağlı ve dumanla zihnini , daha çok dumanla.. var olduğunu unutmak için, şapşal, boş bir suratla sırıt dünyaya.. yoo hiç bir önemi yok özgürlüğe çırpınanların varlığı yokluğu..

7 Eylül 2013 Cumartesi

hey!






avcı, bana bak.. bak bu yan kum kaleleri, bak burada bir vadi, şuradan akıp giden bir nehir, onlar sıra dağlar, o bir uçurum, bu düzlük ova.. Avcı, ne yanımdan kimi avlayacaksan, bana bak.. sana yeryüyüzüm ben, rüzgarı içime derin çekmem bu yüzden.. soluklanıyorum sana..vuracaksan; bir kuş, sansar, tilki, yılan... ezeceksen; peygamber devesi, akrep, karınca... saklayacaksan kavanozlarında kelebek, yusufçuk... farkı yok avcı, kan döküldüğünde, can söküldüğünde .. toprağıma karışan koku, suyuma değecek ve soluyacağım sana..

Yapma!