31 Ocak 2012 Salı

*-*

biz kumru değiliz ki,
neden susuyorsun?




19 Ocak 2012 Perşembe

korkunç komik..


kendi acısına dahi yabancılaşıp, her kimse için başka bir yaşam öyküsü yazabiliyorken insan.. ne hissettiğini, neyin içinde, ne için bu denli bilmezken; empatiyi, dayanışmayı, teselliyi, hatıratları,anekdotları, fotoğrafları anlamsız buluyorum..


iki tükürük sözcük bırakabilmek! için, çektiğim ağız kokusu..
üstelik ne-den?


insanım korkunç, anıları komik..

6 Ocak 2012 Cuma

yaşam-ak çekmecem..

Göğsümde bir delik, bal tükürmekte.. insan anısından vurulmaz ki! almış olduğun nefes, doldurmuış olduğun zaman, belki tebessüm ettiğin bir bakış.. zemin bahçende pusuya yatmış, pimi çekilmiş, tam öyle hazır bekler gibi doğru yeri, birden bire ..
Avcumu yumruk yapıp basarken akan onca şarkı. hepsini burada tutmuştum, belleğim daha yukarılarda, nöronlarım arasında değildi de, hani hep yük gibi taşıdığım göğüs kafesimde pişmeye bırakılırmış gibi kendi kendilerini.. şarkılar öyle usulca, nasıl da sıcak akıyor ve bana hala bir şey anlatmıyor notalar..
Nasıl mutlu oluyordu insan? hangi çarşafın altında, hangi anıya gitsem topuklarımın buluştuğu, hangi yana kıvrılı uyuyor düşünsem kendimi, bu bir rüya olur?" kan bozar" desem, "kan, rüyayı bozar" . gözleri ufsun, dumanlı kadınlar gibi, fısıltı sesim, kara bilgece.
Göğsümde delik, şarıl şarıl kahkaha sesleri boşalıyor.. Bunlar benim de değil, o filmlerden.. başını çevirsen de terk edemeyeceğin, sonunu bilsen de vazgeçemeyeceğin.. kaç adamın, kaç çocuğun, kaç kadının kahkahası karışmış.. hayır, elbette yalnızca hüznü yetiştirmiş değilim, orada gözleri camdan duran o kız, inanın o benim çocuk yanım değil!
Ama hüzün de geliyor, turunçgil hüzün.. hani, sanki yıolu varmış, aşısı varmış da meyveye dönmeye, kenarda süs diye bırakılmış, oldurulamamış.. bir köklü, bir yavan.. onu da demiştim, şiir söyleyememiş, onu demiştim..

"lunapark kapandı, yaz bitti bu arada.
zeytinlere doğru vakit.
hazandan dertli değilim ancak;
bana laf söyleyenin,
turunçtan alamadığı ne"

neydi derdim, güze inat, zümrüt yeşili haliyle duruyor diye karşımda, ona dört mevsim yaz..
kim neylesin turuncu?

Al işte düşüyor göğsümden tane tane, acı acı.. pek de bir şey kalmadı olsa olsa bir el kadar kitap, kopuk ezberimden derlenmiş..
Ey göğsüm, gerdanım diye gere gere tutarken cümle aleme, meğer sende biriktirmişim, nasıl da zift, oluk oluk mürekkep, kana yatıpta beklemişçesine ağdalı.. tanıdık bu parağraflar, kursağımda kalan kitaplardan..
Ve şimdi hepiniz bir anım, bir nefesim geri tepip vurdu diye beni, açtı diye göğüs kafesimde bir delik, siz şimdi tekmili birden terk mi eylersiniz beni?
ben kime güvenmiştim o soluğu alırken?
fotoğraflar, rengarenk kareler.. dondurulabilir sanmıştım değil mi, böyle bakmıştım karelere tebessümle.. yüzümün an yaşını bırakıp, takıp takıştırıp gözlerime; feri söndüğünde bile gülüyor dursun diye..
Hem kalabalık, başını alan gitmiş.. ne çok taşımışım.. adını hatırladım mı şimdi bu kadın kim, öyle eller bellerimizde, sevmişiz belli birbirimizi, belki birer şiir armağan etmişiz.. ama adı yok.. ne işi var yabancıların göğsümde? Hangi anıma güveneyim şimdi, kim çıkıp vurdu beni..
İnsan kendine ihanet eder mi? Bile bile bir çam alabildiğine uzarken, kökünü de diplere kazar.. insan bile bile yaprağı diken , göre göre bir çam diker mi göğsüne.. hem bir çam iğnesi, bir göğsü böylesi deler mi?