8 Kasım 2014 Cumartesi


kuyuya dön, şarkı bitti..

yumuşak karınlar akşam yemeğinin konusuydu. senin içini açan bendim.ben kurtların evcilleşebileceğine inandım.. özür dilerim.. masalları dikmemeli, anlatılanları dinlemeliydim, üzgünüm ben insanın ötesinde bir varlık fikrine küçük yaşta kapıldım. seni inandırmak, inanmaktan büyük yanılgımdı. ben inceliklerin sarmaşmalarından yanaydım..
"ağaçlar gibi düşün" derdim sana "ve köklerine bak.. buluşmayı bil, birliği." sen birbirine bağlanmış gövdeleri, bedenler saydığında seni durdurmalıydım. birlik yoktu.. hepsi benim uydurmamdı.

kuyuya dön, kanıyorsun..

hayatlar kurulur ve yıkılır, anlamı ararken hem saf hem de hoyrattım. biliyorsun ben kendimi sana bölerken, yaşatabilme umudu taşıdım.. ben onlara inanmalı, genel geçerlilikler üzerinden zihnimi kurup, gündem maddelerince değiştirebilmeli ve sorular sormamalıydım. geçmişten alamadığım derslerden böldüm seni.. acının bölünemeyeceğini düşündüm.. çocukluğum  bende kalır, sen dünyanın dili içinde, yazdığım bir öyküymüşçesine devam edebilirdin. ben sana yaraları bulaştırmayı hiç istemedim.. ben gittikçe sivrileşecek, sen biraz daha iyileşecektin.. ben "iyi" yi bu dünyadan öğrendiğimi unuttum.. karıştın.. biliyordum ki insan olmayı başaramaz, biliyordum çok fazla görüntü var, arzular, beklenen ve bekletilenler, yıkımlar ve kurulma aşamaları.. hepsi çirkindi ve "çirkin" bir insan sözcüğüydü.. ben sana "sade" dedim. sana bir ad vermenin seni hüküm altında tutmak olduğunu, seni yine de benden başka bir şey yapamayacağını yok sayarak..
seni o kuyuya attım, sen orada dehlizler yarattın ve ben hayatta kaldım.. bulanık saatlerde saklambaç oynadık, ben karanlığa korkumdan senin odalarını kuramadım.. ben dışarıda vahşi köpekleri andıran bir edayla yaşadım ve sanıyordum ki sen, nehir usulluğunda bir taş ustasıydın.. gittikçe çirkinleşti, gittikçe acımasızlaştım. sana gücüm kalmayınca, seni oradan geri aldım.. ben dünyaya karışmalı ama sana dokunmamalıydım..  yeryüzünde buluşmalar olabileceğine, içlerin birleşebileceğine, sevginin öğrenimiş eylemler dizisi içinde... hepsini geç, ben bir insanın başka bir insanın içine akabileceğine inandım.  varlığının şizofreni sayıldığı dünyada ben seninle birlik, insan sevmeye davrandım.. seni sakındığım her şeye, herkese teslim ettim.. yaralandın, seni ben yaraladım.. bölünebildiğine inandığım herkese seni dağıttım.. seni en son ona, sadece benim kurmaktan vazgeçtiğim bir cümleyi kurabildiği için, ona bıraktım.. seni anlattım ve ben özür dilerim, senin canını kanırtan cümleleri ben yazdım. ben insanın yaralarından söz etmesinin doğruluğunu var saydım. insanı yarasından vurduklarını, çünkü aslında hiçbir şeyin önemli olmadığını, zamanın gelip geçtiğini, insanın yiyip, içen, sevişen, sıçan, koşan, kovalayan, amaç edinen, anlamsız çıkaran, avlanmak için avı rolüne bürünen, bahaneler üreten, yok saydıklarına tapınan... ben insanın aklanma ve haklama projesi olduğunu bir an için unuttum..  ve sen, benim yumuşak karnım kuyuya geri dön.. orada kendi şarkılarına dön.. kuyuya ses edersem, duyurma bana..

ben şimdi kendini yiyen bir bedenim, kaygılarım var ve göz ardı edebileceğim insanlar.. varlık yok, inanç yok.. herkes kendi cehennemine bekçi.. ben yalnızca insanım..