24 Ekim 2012 Çarşamba

sapıtan okumalar..

bugün sana yalın-ız geldim.. iz sürdüğüm masalın bir varmışına dayandı yolum, sana çıktım..

kurdu kendi halinde bıraktım, büyükannemden kalanları gömdüm..( kendi sorumluluğumu doğru yoldan yerine getirmeyerek ormanın içine dalan, kurdun aklını çelen bendim. kırmızı başlığımı çıkardım ve emniyete cinayete azmettirmekten teslim oldum) karganın peynirini eksik etmedim, tilkilere musallat oldum..(tilkiyi nasıl olur da dişi seçmemişler hayret ettim, sonra anladım ki hikaye kurnaz olanın tarafındaydı, böyle ışıltılı bir zekayı dişiye yakıştıramamış olduklarını anladım) şekerleme evi yedim, kırıntılara dokunmadım, erkek kardeşimi aç gözlülüğüne teslim ettim(aç kaldığımda cadılardan çalmamı öğütleyen bu masalı, çocukları hırsızlığa teşvik ediyor gerekçesi ile şikayet ettim).. kurbağayı öptüm, prensi nehrin kıyısında narkissos öyküsü için hazır bıraktım..(rtük bazı sahneler nedeniyle ceza yazdı) sonra ben de başka bir prensi üzdüm, elmayı yemedim, yedi cüceleri rahatsız etmedim..(beyaz atımla gezindiğim ormanda cücelere eğer ağaçları kesmeye kalkarlarsa baltayı uygun şekilde kullanabileceğime dair not bıraktım) iplerimi eğirdim, uyudum,alarmım çaldığında uyandım..(uyuyan güzel olunmuyormuş, yüzüm gözüm şiş) binbir gece şarkı söyledim, hükümdarın yakutlarını yürüttüm, altın tozuyla sonsuza uyuttum..(kendisinin bağımlı olduğunu anlamam bir bakışımı aldı ancak olay biraz uzasın istedim ayrıca dönem şartları gereği bakire katili hükümdarı öldürmemin nefsi müdahafaya girmeyeceği konusunda bilgi sahibiydim)  Şahmeran koydular adımı, Camsab'ı ilk sözünde zehirledim. (içgüdüsel olarak yılanı ve yalanı tanırım. adamların her sözüne inanıp, sonra taşları ayıklayınca insanoğlunun ihanetinden dem vuran kadınların içlerini oyup güdüleri ile oynuyor olabilirim, yalan değil) Tutiname'ye sızdım,  Said'e vardım, cinsiyetçilik dersleri verdim..(ayrıca kendisinin deniz ticareti konusunda o kadar da dürüst olmadığını, her limanda beyaz,siyah, melez ayırmadığını öğrendim)  gece on ikiyi geçti, başka bir prense dolgu topuk ile platform topuk arasındaki farkları, bir kaç makyaj hilesini uygulamalı öğrettim..( zavallım adına düzenlenen "prensesi seç" balolarından oldukça sıkılmış, o prenses olmak istiyormuş ancak annesi sütünü helal etmiyormuş,acıdım) kulede beklemekten bunaldım ve saçlarımı kestim, cadıya peruk yaptım..( hayatımı kral olan anne ve babamın cadının bahçesinden çalmayı hak gördükleri marul yaprakları için harcayamazdım, ayrıca masalın bu kısmına hiç değinilmediğini fark ettim.. bu masalda zenginlerin çalması pek sorun değildi biri çıkıp bu ayıbı temizlerdi,bu nedenle komünist oldum)
canavar'ın evlenme teklifini kabul etmedim, o yakışıklı olamadı diye aklını yedi, şatodan kaçtım,babamın evine dönmedim..(  zamanında bir kötü cadı onu canavara dönüştürmüş de neymiş, olay şundan ibaretmiş zamanında kızın birini çirkin diyerek terk etmiş sonra da bedduayı almış.. kendisinin teklifini kabul etseymişim yakışıklı, zengin prens olacakmış.. zaten masalın güzeli benim, iğneli epilasyonuydu, sarı saç boyasıydı, dip boyasıydı, manikür, pedikür, pilates, yoga, liposuction, -90-60-90, hokka burun, dolgun dudak, ince bilek,bel gamzesi, boyun eğrisi- estetik ameliyatlar zaten bir  servete mal olmuş. Madame de Beumont'a not bıraktım. "senin yüzünden çirkin adamların yanında fıstık gibi kızlar çifter çifter kavruldu")
Kibritçi kızı okula yazdırdım, ona medeniyet tarihini anlatıp, düşleri sobada yaktım, anarşist oldu. (yoksulların kendi kaderlerini! sahiplenip, soğuk yataklarında sımsıcak düşler içinde öldüklerine inanmamızı isteyen ve kibrit satarak hayatını kazanmak zorunda kalan bu kızın ölümünü annesinin azarlarlarına itekleyip yılbaşı gecesi aç ve açıkta kalanları düşünmeyen göbeği yağ kesmiş amcalarımızdan söz etmeyen Andersen'ı, masumu cezalandıran başka acınaklı masallarında taciz ettim)


yolu utandırma, bana bir masal anlat..

13 Ekim 2012 Cumartesi

ba(k)kış


bayım size,
gürül bir şelaleden,
bir dağın yarılma halinden..
söz e diyorum,
sesim yetişmiyor mu ?

siktir edin!

bayan size,
hani olur da gerdanınıza yasemin iliştirip,
bir buse çalmaya
niyet e diyorum,
duam erişmiyor mu?

siz onlara uymayın!


sonra sonra durulurum kim bilir?

ellerim üşüyor, "tehlikeli" diyorlar.. yitirebilirmişim.. yani bir fincanı tutup şöyle, sarılamayabilir.. yani bu yüzünüzün haritasının da silineceği anlamına gelebilir elbet.. ilmek ilmek dokumuştum avuç içi atlasıma.. yükseltileriniz için hayat çizgime gedikler açmayı iş saymamış, suskunuz dilediğince kalp çizgime dokunmamıştım.. siyasi ve coğrafi şartlarımız neticesinde; benim ellerim... yani şimdi üşüdükçe, - bu denli bir cezayı hak edecek ne yazmış olabilir ki insan- bütün o anlar ve anılar toplamımız yok sayılacak.. hayır üzülmedim, kırılmadım, kızmadım da.. zaten ben pinokyo masalına evvelden inanmazdım..  bir şey dokunur gibi oldu bir an, -hani yüzünüz vardı ya avuçlarımda, hani iki elim yan yana geldiğinde,ben bir ayna sanıyordum ya-  yaz muhalifleri baskın çıkmışlar.. havalar soğuyor, "hissizleşeceksin" diyorlar.. yani aba ya da ipek farkedemez, biçemezmişim değer..yani  bu öngörü karşısında ister istemez titriyor dalımda bir yaprak..  pamuk iplikleri ile bağlamıştım dileklerimi.. bizim adımıza beni susmayı marifetten saymamış, yazgının  tek bir notasına parmak basmamıştım.. hurafelerimiz ve umutlarımızın çıkmazında benim ellerim.. yani şimdi soğudukça- bu denli kuyuya Yusuf'u kim atacak-  bütün o masallar ve şarkılar sökülmüş olacak.. hayır ağlamıyorum, hıçkırmadım, o düşen de bir damla... zaten ben porselen bebeklerin kırılgan olduğuna hiç şahit olmadım..  kış çöker gibi oldu bir an- hani ağaçlara uzanır ve şakırdık, ben ellerimden bir kırlangıç koşturur, eş sayardım size ya-  meğer mevsim geçmiş, kuşlar göçmüş yalnızca..

sen bana aldırma, bu dokunaklı gibi görünen şeyler, hepsi hepsi paçavra..
"ellerini uzat" dediler..
aklıma sen gelsin sonra..

8 Ekim 2012 Pazartesi

*


ölüm gibi bir şeydi,
ne oldu ne bitti anlamadan,
yine de bularak yıllanmış soruların yanıtlarını..
nasıldı, kimdi, neredeydi, ne zaman gelirdi
konuşarak mı susarak mı yalan söylerdi?

ölü gibi bir şeydim,
duymuyordu/m, görmüyordu/m,
durup gitmez kalp çizgisi,
susup yitmez yaşam ezgisi..

beni o odalara yaşatmaya yatırmışlar,
öyle dediler
kollarımda menekşeler..
yitebilir aklım beyaz odalarda,
vurup duran yağmur olmasa camda,
canımdan kopabilir,kuşanabilirim..

ölü bir şeydi zaman..
anlıyordum..
ve beni o odada yatırmaları için daha çok neden biliyordum, gitmedim..

3 Ekim 2012 Çarşamba