23 Haziran 2011 Perşembe

17 Mayıs 2011 Salı

sıfır noktası




ne kadarıma kadar kazıyabilirim aklımı? yangında ilk kurtarılacaklar listesi yapmaya başlamıştım hemen öncesinde,
geride bırakabileceklerimi seçip ayırıyor, yanımda kalacakları sınıflandırıyordum.. işte tam bu noktada sınıfta kalmamın
an meselesi olduğunun farkına vardım.. anıları unutmak yaşamadığım anlamına gelmiyor, ancak unutabildikçe yaşadıklarımın
öneminin kalmadığı gerçeği ile birlikte anı fazlalıklarımdan kurtulmak adına çöp ev ihbarında bulundum..

bazen kurtarılmak gibisi yoktur..

oraya indiğimde;

yoksun'culuk oynanarak geçirilmiş bir hayatın dürülmüş hesabıydım..


susku keskin olmakla birlikte, kesik onarımında da kullanabilir..

anılarımı kaybettim, hükümsüzdür!!!

11 Mayıs 2011 Çarşamba

öykünme

açısı yok bakışımın..
naiflik, boyun eğerek değil; rüzgara yatık da yaşayabilmekte..

5 Mayıs 2011 Perşembe

sarpa sardığında an..

"bir kere yalan söyledim,
dişlerim söküldü..
gerçek nedir, sorsan
peltekliğimden söz edebilirim ancak"

hayatın boşluklarını kolaçan ederek yaşıyorum.. çatlaklara tam oturuyor olmam omurgasızlığıma bir işaret sayılabilir mi? gecenin tahammülümü aştığı zamanlarda, nereye sığınsam olmuyor olmam, karanlıkla parlatılan bir zihnin kırıntılarına gebe olabilir mi?

her kimse olabiliyorken ben, kaç kişilik temkinli olmalıyım?


bilmek, büyük bir yanılgı olarak düşüyor güne.. okuduğunu anlamayan çocukların, çok pekiyili karnelerinin sahteciliği.. yuvarlanıyor üstüme sınavlar, kendimi sınamakla meşgulüm öğretmenim!ev ödevlerimi dikkatle defterime kaydediyorum, bir gün yapıp getireceğim, öncelikle kendimi temize çekmeli..
yolda olduğuma emindim, "doğru"luk henüz münazara konusu seçilmedi..


yol-a,
engerek kıstırarak belleğime
akreple aşık atmaya
çıkmıştım

yol,
ne oldu
da

yol-dan
kendimi sokarak
çıktım...


bir yarı yıl tatili eksik.. nerede, nasıl, kimlerle .. hangi ara kısıp gözlerimi güneşe tapınırcasına bakarak ben görüngü dünyanın reddine varmıştım.. ne sanıyordum, iki üç kitap okuyup, dudaklarımın enine yarılmasından mütevellit ses çıkarabiliyorum diye.. dünya ne sanıyordu kitapları, müziği, sanatı.. insan ucuzladıkça neden değeri artıyordu küratör argümanlarının?


biri kenara çekip, kulağımı hangi yönden bükmem gerekeceğini gösterebilir mi?

farkı var mıdır basamaklarda enine ya da boyuna dolanıyor olmanın, enideki sonunda başını kaldırıp baksa, genişlemiş de doluşturamamış olmanın rehaveti ile iç geçirir miydi boyunu alıp gitmiş olanlara? boyuna giden, şimdi karınca kadar görünüyorken geldiği yer, bir zamanlar tam da orada bulunmuş olmanın verdiği hazımsızlıkla sövebilir miydi boyuna?


ikmale kalmadığı halde bütün yaz ders çalışan bir çocuk, bütün kış çalışmayıp da ikmale kalmış olsa daha az acıyor olurdu içi..

SEN BENİ NE SANIYORSUN Dünya?
kaşif olmaya çıktığım yolda, ucuz bir fotoğrafçıyım..
bu flash sana patlasın

"bir boşluk buluyorum, kaya
yarığından içine,
uğulduyorum,kaya
beni duyuyor mu?
kaya,
doğuruyor mu?"

27 Nisan 2011 Çarşamba

sana bir taç yaptım, bakma boynuna ilmik gibi durduğuna..

O'ydum.
" Ben" sonradan mı oldum?
Sen, kim oluyordun..

yük'lenmekten bahsetsem, yaşama kaygımın kayganlaşan zeminde tutunma arayışından üstelik hiç dikiş tutturamanın verdiği umarsızlıkla..

oysa ağırlığım 2 kilo 300 gram kadarken sana..

sokaklar dedin, tehlikeli.. sokmadım başımı pencereden dışarı..

ama,
misketlerim çalındı, saçlarım yolundu, topum kesildi, bebeklerim hep en güzelleriydi gözleri oyuldu, pabuçlarım kirlendi, dizlerim yaralandı, alnıma dikiş atıldı..

şimdi af dilemeli miyiz birbirimizden, göbek deliklerimizi bastırıp birbirine, kaç soluk attıysak birbirimizden o denli soluk tutarak.. ölerek yani bir anlamda, öğrettiğin gibi.. kusursuz intiharın olayım diye seçtiğin için beni..

bir çığlık geldim diye, her yaşımda susuyorum ben.. senden çok incitmiş olmasın ama inciniyorum da her yılın her anı ben hayatta..

kavruk teninin sancısını doluyorum belime, böylesi bir kıvrım kırılmayı hak ediyor, bu yüzden hiçbir tekmeden gocunmuyorum, inan..

inan, hepsi oyundu çözdüm..
çalındıysa misketlerim, gözlerine benzemediği içindi gözlerim. ya çekilen saçlarım, onlar da kara değildi seninkiler gibi, sen dalgalıydın üstelik ben hep askeri nizamla dümdüz.. "kırt- aa dur" kesme, kesme!!
sana hiç "seni seviyorum" demedim.. hakkındı kollarım, bacaklarım.. alnımın yazısını da senden başka gibi, bir yolu vardır diye belki de sen açtın, onlar kapattı kaçacağım varsa da kaçamadım..

artık üzülmüyorum öyle, şekeri düşmüş, oyuncakları elinden alınmış çocuklara.. bak üzülmüyorum, sevilmiyorum diye.. bilmiyorum diye neye benzediğini, aranmıyorum.. bak ben artık uçmuyorum, kafama kadar toprağa ekiyorum kendimi, üstelik bu yalnızca köküm.. kahkaham yok, ürkünç bakıyorum gülümseyişlere..
nasıl büyüdüysem bir saksıda öyle, nilüfere bozup, yasemin kokup, kardelen olup, papatya saçıp, kaktüse büründüysem..

nasıl büyüdüysem, büyütmeden gözümde yalnızca yaşıyor olmanın bile bir zerafet gerektireceği gerçeğini..
kaba saba, sinirli, küstah ve soğuk bir tavırla..
nasıl usta bir cerrah gibi neşter ucunda bir anda kesip biçebiliyorsam sırf yarası var diye insanları.. işte tam öyle örgütlediğin üzere.
şehrin merkezi sokaklarında koşturuyorlar diye el bombaları yerleştirip çocuk seslerin kalbine..
rap rap,
pat pat patlatıyorum ben uygun adımla hayatımı..

şimdi sokaklar tehlikeli, sakın çıkma dışarı!

dinim dönmez seni konuşmaya, dilim de koruyamaz artık!

çünkü ben, rahminden atılırken tam o sıra tek duamı etmiştim sana..

"beni bırakma"

ölümmüş, doğmak..

hepsini senden öğrendim, şimdi ağlamayı bırak!

12 Nisan 2011 Salı

kan'a kan'a

Bardağın kırık tarafındayım
hala emin misin benden içmek istediğine hayatı?