10 Eylül 2013 Salı

Dünya cinnet getirmiyorsa, biz nerede yaşıyoruz?



hangi katında oturup da tüküreyim?
dünya çürüyor, bu çok eski laf.. bak sokaklarda çocuklar vuruluyor, vuruluyor vuruluyor bitmiyor,
gerilerde makineleşmiş rahimler yerine yenilerini hazırlıyor.. bu sana vursun diye, bu bana vurulsun diye.. bu sana bu bana..

aklım kaçtı geri gelmiyor.. durmadan dönüyor dünya panoramik görüntülerinde her yan vahşet manzarası.. sen işe git ve kaçmış çorabına gül bir kimsenin, arabasını kıskan, canıma değsin onunki 2000 motor dizel.. onun saçı seninkinden gür, otur ağla..
yoo önemli değil hiç önemli değil, saçlarından yakılmaya başlamış bir kadının varlığı yokluğu.. aforizmalar sıç.. bulaştır, yüzüne gözüne, orana burana giden yol yap.. kız tavla, adam kafesle..
yok hiç bir önemi yok, kafeslerde uyutulup, parmak uçları parçalanarak çalışılan çocukların varlığı yokluğu.. hiç mi hiç önemli değil 8 yaşında bir bebeğin gerdek gecesi parçalanıp yitmesi.. bozma manikürünü kitaplar için..
pencerelerini kapa, tencere tava gürültüsü, portakal gazı esansı, chanel hayallerinin yerini tutmayacak.. sıkıca kapat perdeleri, sokakta haykırıyorlar, sabah işe giderken gözaltlarının mor olmasını istemeyiz ikimiz de.. yok hiç bir önemi yok, gözaltılarında eti kararıncaya dövülenlerin varlığı yokluğu..

sen git saklan bir dağın eteklerinde, varoluşunu sorgula, denize nazır.. dertlerin büyük; yaşıyorsun, üstelik yaşam destek ünitesine bağlı ve dumanla zihnini , daha çok dumanla.. var olduğunu unutmak için, şapşal, boş bir suratla sırıt dünyaya.. yoo hiç bir önemi yok özgürlüğe çırpınanların varlığı yokluğu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder