Soluğumdan is
dökerek evleri yokluyorum. Bulduğum her
aralık kapıdan geçiyor, bilindik yüzleri henüz yanmakta olan kızıl damlalı
kollarımla kucaklıyorum. “Ben ölümün
kanepeye uzanmış beyaz bir çarşaf olduğunu bilirdim, altında kimseleri
görmedim” diyorum.” “Ne olur ses verin, sevmedim hiç sizi. Kimdiniz ya adınız..
ben öldürmediysem lütfen ölmeyin.”
Konuştukça ben is
kokusu sarıyor ölüleri, midem dönüyor ,taklacı güvercinler yerini dar buluyor..
bir cinayet işlesem kazırdım bileklerime, arıyorum beyaz silinmiş. Ya
işlediysem de yangın da yitirmişsem, ya ben bildiğim her sesi dağlayıp da
avuçlarımda devirmişsem.
Saklanıp da soğuyacak bir yer aranıyorum, bir yandan
helvalar pişirip badem niyetine gözler basıyorum üstüne. “Kapatın kapıları, kapatın!”
kimseler görmeden bir ben bilirsem ölülerin yerini, sorguya alırlar
beni. Dudaklarımı söküp sökük konuşmaya zorlarlar. Nasıl anlatırım, ne
söylerim. Sesim giderse korkusundan
denilir. Gider de gelmezse iyi, ya anlatırsa.. Ya peygamberleri sökerlerse 32
dişimden, ya tam çıkmazsam. Kırdıklarımın adreslerini isterler de ben sus
kalırsam. Beni o odalarda ölmeye de bırakmazlar, yaşasam diye bakarlar. Bir
tebessüm çıksın da katlim meşrulaşsın diye yanaklarımı oyarlar. Acısam gam olmaz ya bir aralık çarşaf altına
uzandıysam, ya ben ondan ölümün kökünü kurcalayamıyorsam. Dudaklarımı alır da karnıma dikerlerse de ben
yuttuğum her bir masalı bülbül gibi şakırsam..
Ya kim alır beni sorguya?
Kuzgun’u çağırırlar elbet, ah o bilir içimde kim nerde
durur.. secdede başı uçurulmuş kimler ulur yatsı vakitlerinde o bilir gammazlar
beni. Yoluna harç ettiğini demez de
saçımın lülesinden başlar sövmeye. Kafir
kılar beni. Kuzgun.. size söz etmiş miydim? Musallat olur fikrinize diye
gizlemişimdir. ne karadır gözü, ne efsun..
bir baktım, sağ omzuma bir kuyu açıldı. Muskalar bastı koluma,
hurafeler, sağdan başlayan dualar.. gitti geldi yuva kurdu. Kondurulmuş saydığı meleklerin kanatlarından
yolup, kendine bir kat açtı.. bir baktım daha göremedim. Kıssalar dizdi boyuna, gece gündüz gezinip
bir omzumda. “Al” dedi “vur başlarını riyakarların ”
ölümün ceset
tanıklığında meşrulaştığını bilmiyordum. Onlar mırıldanırken ben cümlemizi ölü
sayıyordum. Kınıma doladım dilimi,
çıkmaz kılıç içinden dedim. sağ omzundan
tutup bir göğe çarptı bir yere.. gök
acıdı kaçıldı, yer acıdı yarıldı.. kuzgun, gündüz düşlerime ucu bucağı okyanus bastı..
ah onu çağırırlarsa..
o zaman kınından çeker
kılıcı bölerim dilimi.. susku
bile etmem.. paçavraya dönerim..
bu ölüleri nereye gizlemeli,
evler uçuşuyor cereyandan şehrin kapılarını bulmam gerek. Dehlizlere
inmem, surların sesine kulak verip geçitlere girmem.. kaç yüz yıl yürümem..
bileklerimi görsem tanırım, çentik varsa gider
koyarım başımı baltanın altına ya yoksa, ya üstüme yıkılmaya
çalışılıyorsa bunca yüz(ki gözlerinden de çaldım parmak izim, irmik kokum) ya sırf kundaklayayım diye bir cinnet anında
nisanı..
Avuçlarımı açıp kalkıyorum rüyadan. Başkaca bir parçam yok..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder