25 Temmuz 2012 Çarşamba

Nisan Güncesi - Kabus


 Rüyam..
Gövdeme yasla yüzünü, İs kalan yanaklarını ben öperim.
Bir ölünün ömürlük öpüşme tecrübesi vardır.
    İncir ağacının yanışını izlemiş miydin, kabus olabilir miydi bu? Yeminli zihnimden uçuşan peygamber külleri, yaprağına yazılı ayetlerinde yalanlanmış tanrı gözlerime yapışıyordu. Ateşin rengi neydi, göremiyordum. Cehenneme sütü dökülmüş, kaynar bulutlar dudaklarıma tırmanıyordu. Kırmızı yoktu, kırmızı..
     Susamış uyanarak, her yudumda vücudundan süzülen kimyasal kokularla, dudağım kanıyor olmasaydı rüyadan ayrıldığıma inanmazdım. Ateş tadım, kollarımda esmer kuşların ağırlığı yeniden atıldım yatağa.. bacaklarımda bir tuhaflık seziyor muydun, iki parçadan bir etmişçesine..  beni bu odada yatırmaman gerektiğini söylemiş miydim, tanık kokulardan ürktüğümü, bunun için dökünüp geldiğimi, her su birikintisinde bir boğulma umuduyla ayak izlerimi bıraktığımı.. gülünç oyunlar oynarken görüyor muydun beni, ya sek sek? Varlığım kanıtlanmaya gerek mi duyuyordu, neden konuşuyordum?   Eskitilmiş sokakları, piç bebeklerin naylon poşetlere sarılıp yakıldığı derelere akan sokakları unutmaya çalıştığımı, her adımda merdivenden düşerken ben, bir köpeğin baldırımda beni tadımladığını, dev aynayı defalarca kırıp tek çizik almadan sürünerek salona geçtiğimi, bir gün o salonda bilek senfonisini konser düzenlediğimi biliyor muydun?  Gecelerde ne yaptığımı mı bilmek istiyordun, gündüzleri yeterince boğulmuş görünmüyor muydum?  Döküldükçe ben güçlü görüneceğini bildiğimi, benim zaten görünmeye dayalı bir tasam olmadığını, küçük odalara sığdırılmış hayatları doğurduğumu özenle rahmimi diktiğimi, çoğalmaya tövbe edip ,saç diplerimden bölündüğümü, açık alanlara taşıp kaldırımları talan ettiğimi, katlettiğimi bilmiyor muydun?
Gece..
Rüyamla konuşuyordum..
“Çocuksun” diyor, gülüyorum..  Her gün biraz daha güler ölüyorum, bir kahkaha sonum olacak.. Bu kadarını bilmeye ne gerek var?  “baksana, güzel bir kız” çeviriyorum başımı, bakıyorum.. bir an içinde kuyular görüyorum, elmalar atılıyor içine, bir yılan yeşil başıyla arasından uzanarak sepetin  anahtar dilini çıkarıyor,elmayı yarıp geçiyor bir sonrakinin içine kıvrılıp kuyuya düşüyor,kıza gidiyor,açacak içini.. “evet” diyorum.  “Kıskandın mı onu?” çok soruyor ama hiç bilmiyor.. “hayır” diyorum “güzel olmayı hak etmiş yalnızca” başımı çeviriyorum, yalan söyledim aynaları kıskanıyorum kendimden. 
Gerisi boşluk diyor, gerisi yok.. Olan ne vardı düşünüyorum, kuşlar aklıma takılıyor, kollarımdan sökülüp aklıma tırmanıyor, “acıyor” diyorum. Acı var belki .. ama acılar geçiyordu, yoktu.. çiçekler geliyor sonra kollarıma açıyor, annem diyorum. Doğduysam annem vardı, annem kendini nakış ipiyle işliyor bir fiskosa yavşıyor.  Kirlenmesin diye gazete kağıdı seriyoruz üstüne, kollarım ve ben..  çiçekler reklam kutularına kaçışıyor.   Düşün şimdi diyorum, düşün..çok yorucu, “olan biten yok oldu” diyorum. .
Çocuğum..
Her şey olabilir gibi geliyordu, bildiğim hiçbir şeydi..
Çocuğum-u rüyamda yakıyorum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder