25 Temmuz 2012 Çarşamba

Hatır


Türk kahvesi

İki  kaşık kahve  bir kaşık şeker  bir fincan su

Kısık ateşte aheste karıştırıyorum kahveyi, falım şimdiden şekillenmeye başlıyor.   Hafiften bir Çingene başını uzatıp, kokluyor gibi yaparak çıkacak ne kadar yol varsa bir anda soluğuna topluyor.  “Hayırsızdı, çıkmazdı.. vakti de geçmiş. Gidecek gibi olmuşsun da yolun taş koymuşsun” diyor.  Bir ceylanın sekerek fincandan atladığını görüyorum.  Ürküyorum birden ocağı kapatmaya yelteniyorum, elimi çarpıveriyor kadın. “Hayırdır, hayırdır”  bir kaşık ucuyla toplayıp köpükleri fincana akıtıyorum, kaşığın başı köpükle birlikte damlıyor fincana fincan ayna oluyor. Kahveyi  cezveden köpüğü bozulmasın diye ayna fincanın dibinden boşaltıyorum. “Nasıl bir çoşkudur ya rabbim” diyor.  5 parmağını birden ısırıyor.  bir yudumda dolduruyorum kahveyi yanaklarıma, yutkunacağım kalıyor damağımdan damarlarıma geçiyor, yüzümü geziyor. Gözlerimden akıtıyorum.  
 “Git kırk tas su dökün”,  avucunda ters çevirip fincanı soğumaya bırakıyor.  Elinden usul kan sızıyor.. kan önce kırmızı geliyor, kahveye dönüyor sonra zift olup damlıyor halıya..  “git uğursuz  ketum ,aynadan sökülene de bak.. bir bir anlatacağım git dökün”  çaresiz suyun yolunu tutuyorum, iki bakır avucun kavuşmasından şekil almış tası tutup  bir soğuk bir kaynar su döküyorum ..  saçlarım dökülüp her boş kalan gözenekten bir kozalak çıkıyor.  Su tükeniyor, yatağından ayrılıp bir adım atıyorum toprağa;  yeşil kadife bir elbise dolanıyor. Ayaklarımdan tutunup gerdanıma çıkıyor.  Dizlerimi kırıp çöküyorum odanın orta yerine. 
  Bir tur gezinip her adımında parmaklarından bir damlayı düşürüyor. Dökülen zift halıda başka başka desen ediyor. Bir tavşan seçer gibi oluyorum, bir mantara doğru koşmaya hazırlanır gibi sonrakinden bilenmiş bir kayaç duruyor,  sonrası uçurum kulaklarımda yankılanıyor düşen her zerrenin çığlığı sanıyorum ucu bucağı..  sonrası sırtıma kalıyor, ben daha bakmaya yeltenmeden başımdan bir kozalak söküp çıkarıyor Çingene. “mendebur, gördün mü ya gördün mü? işte o uçurum senin için. nasıl da döndü fincan aynaya, gör diye hep o kara deliğe bak da yüzünden, gözbebeğinden indiğin o yerleri yiyip yuttuğun zavallıları gör diye..  yazık bir tavşan, o zavallıcık da kanıp da düşmüş rüyadan senin harene doyar sanmış. Zehirli mantarın senin, tatlı dilin, çok sözün..şimalden çekiyorsun kendine, düşürüp düşürüp doğurmak için boşluğundan,  doğurup doğurup  yok saymaya  içini, nen var nen yoksa.”    

   Ters dönüyor ayakları bileğinin ucundan sırtıma yönelince  yumuşuyor sesi “ ah kınalım, güzel kızım vakitsiz yetişmişler sana, bir dereyi taşırmışlar boğulasın diye bir kurutmuşlar çatlayasın diye. Ah benim nilüfer yazgılım! dağlara yem etmişler de her parçanı çakallar önüne leş diye atmışlar. Onlar bile bilmiş seni ağızlarına koymamış, yutar da açılır içimiz, kıymetleniriz de dengesi bozulur toprağın, ah onlar bile bilmiş de…” bak o ceylan ondan kaçışmış.. bilmiş o da bilmiş ormana sızanları alaca kuşlar bildirmiş, atmacası, kartalı, sığırcığı her biri ona haykırmış. Yüreğinmiş ya kızım, ceylan kaçışmış. Kurtarmış ya kendini, kurtarmış ya..”  sırtımın ardına çömeliyor, dönsem yüzüne.. kafamdan çekip kopardığı tanenin acısından başımı bir önüme eğiyorum geri çekemiyorum. Yeşil kadife renk atar gibi oluyor, sararıyor sanıyorum, kirli beyaza dönüyor, açılıyor süt oluyor süzülüyor üstümden üryan kalıyorum.  
  Sırtımın iki yanından rüzgar geçiyor belli ki iki elini kaldırdı gökyüzüne parmaklarını, soluk almaya kalmadan sırtımı iki yana açıp "dinle" diyor "dinle". Kulaklarımı assınlar istiyorum, kağıt olsun da yırtsınlar, taş olsun da kırsınlar duyurmasınlar, duyurmasınlar bana… Parmaklarını şıklatıp halının üstünde yerine dönüyor,  bir fincana dudaklarına ha değdirdi ha değdirecek bir Çingene..  benim kadınım..   dönüp bakıyorum ona,  yeşil bahçede divanın üstüne uzanmış, albenili parmaklarıyla, süzgün gözleri, beyaz, bembeyaz teni..  saçlarım omzuma dökülüyor, üstümde pembe sardunya desenli elbisem..   pencereye çıkıyorum, güneş selamımı alsın diye yüzümü yakıyorum. Bir yanağım gonca veriyor.. bir bulut yolluyor önüme gölgesinden sokağa uzanıyorum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder