Tarif
Nişasta, çilek, şeker
Çilekleri ezip, şeker ve nişasta ile kaynatırken, el
çabukluğu iki kaşık likör katıyorum.
Tezgaha bırakıp dumanı hafiflerken
Bir yandan süt, nişasta ve biraz şekeri ocağın üstünde
karıştırıyorum. Kristal tepsi düşüyor
avuçlarıma, önce muhallebisini serip üstüne çilek sosunu teslim ediyorum.
Mutfağın ortasında bırakıp tabakları, kaşıkları kilitliyorum
dolaba. Sokak usul usul mutfağa
taşınıyor, süt şeker kokusu ile izinsiz çıkıp gitmiş uyuyanların uykularına
ilişmiş, gözü uyku tutmayanların aklını çelmiş.. tutanı tutmayanı diziliyor,
şafağı puslu sabahı kutsamaya duruyorlar.
Havalandırma boşluğundan sokağa atlayıp boşalan evleri, odaları
hatmetmeye koyuluyorum. Kimisi kokusunu
bırakmış, kiminin saçları dökülmüş, kimi gözünü unutmuş.. ne kaldıysa
günahlarından (çünkü onlar yalnızca daha büyük bir günah için arlanmayı göze
alanlar) önlüğün cebine dolduruyorum. Gün ağarmadan mutfağın kapısından girip seyreyliyorum, her
biri sırt üstü düşüp kalmış orta yere, işaret parmaklarında karıncalar kahvaltı
açmış.. bodrumdan ıslıkla çağırıp hamam
böceklerini hepsini yataklarına taşımalarını istiyorum, karşılığında mutfağı
açık bırakacağım. Bir anda siliniyorlar
mermer üstünden.. mutfağı paylaştırıp
kısık ateşte bırakıyorum..
Çalınan anılarım yerine bırakılan tarifler, kimse işini tam
anlamıyla yapamıyor. Tarife anımı karıştırıp böyle yarım yamalak. Vanilyasını
bırakmamışlar bu kez tarifin, kim bilir hangi yüzyıldan anımsadım. Bir
avcıydım. Orman diplerinde konuşlanmış
arıların izinde, tam da kovanların kokusunu almaya başlamışken birileri yönümü
saptırdı, bir avuç pupa tarafından
kozalandım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder