25 Temmuz 2012 Çarşamba

III


Tarif

Nişasta, çilek, şeker
Çilekleri ezip, şeker ve nişasta ile kaynatırken, el çabukluğu iki kaşık likör katıyorum.  Tezgaha bırakıp dumanı hafiflerken
Bir yandan süt, nişasta ve biraz şekeri ocağın üstünde karıştırıyorum.  Kristal tepsi düşüyor avuçlarıma, önce muhallebisini serip üstüne çilek sosunu teslim ediyorum. 
Mutfağın ortasında bırakıp tabakları, kaşıkları kilitliyorum dolaba.  Sokak usul usul mutfağa taşınıyor, süt şeker kokusu ile izinsiz çıkıp gitmiş uyuyanların uykularına ilişmiş, gözü uyku tutmayanların aklını çelmiş.. tutanı tutmayanı diziliyor, şafağı puslu sabahı kutsamaya duruyorlar.  Havalandırma boşluğundan sokağa atlayıp boşalan evleri, odaları hatmetmeye koyuluyorum.  Kimisi kokusunu bırakmış, kiminin saçları dökülmüş, kimi gözünü unutmuş.. ne kaldıysa günahlarından (çünkü onlar yalnızca daha büyük bir günah için arlanmayı göze alanlar) önlüğün cebine dolduruyorum. Gün ağarmadan  mutfağın kapısından girip seyreyliyorum, her biri sırt üstü düşüp kalmış orta yere, işaret parmaklarında karıncalar kahvaltı açmış..  bodrumdan ıslıkla çağırıp hamam böceklerini hepsini yataklarına taşımalarını istiyorum, karşılığında mutfağı açık bırakacağım.  Bir anda siliniyorlar mermer üstünden..  mutfağı paylaştırıp kısık ateşte bırakıyorum..

Çalınan anılarım yerine bırakılan tarifler, kimse işini tam anlamıyla yapamıyor. Tarife anımı karıştırıp böyle yarım yamalak. Vanilyasını bırakmamışlar bu kez tarifin, kim bilir hangi yüzyıldan anımsadım. Bir avcıydım.  Orman diplerinde konuşlanmış arıların izinde, tam da kovanların kokusunu almaya başlamışken birileri yönümü saptırdı,  bir avuç pupa tarafından kozalandım.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder