2 Ocak 2014 Perşembe

yarım diye bir şey yoktur, her şey olduğu kadar, tam..

gideni anlamak zor olmasa gerek.. ne bileyim mesela ben hazırlanıyorken yakalıyorum kendimi, anlıyorum gidiyor olduğumu.. dışarıdan daha çok görünüyordur sanıyorum.. yavaşlıyorum, öyle yavaşlıyorum ki.. sanki o odaya hiç ayak basmamışçasına atıyorum adımları, yavaşça eşyaları topluyor, toz alıyor.. sanki kendime bile hissettirmemeye özenerek usulca bırakıyorum her şeyi bulduğum yere..  sonra bakıyorum, bakışları kaçırmış olamazsın.. hani insan ölmeden önce hayatının film şeridi gibi geçme klişesi var ya, onun gibi.. bakıyorum yüzüne bir yayın akışı izliyorum.. sana o denli bakarak olan bir insanın kalmaya meyli tükenmiş olabilir.. benim bakışım senin yüzünde zaman perdeliyor, fark etmiyor olamazsın.. bir insan bir yüze bakarak aynı anda hem güneşli, hem parçalı bulutlu, hem fırtına, tipili.. bu kadar zor olmamalı.. susuyorum mesela, sanki ne kadar çok susarsak yan yana , birlikte konuştuğumuz tüm zamanların yerine olacak ve ödeşerek ayrılacağız gibi.. sözcüklere borcumuz kalmayacak.. hiç açıklama olmayacak.. suçluluk olmayacak.. konuştukça bir suçtur başlıyor çünkü, elde ne var ne yoksa döküp ortaya, bu sana bu bana..
kalanı gideni, olanı biteni hesaplamak..

düşünüyorum mesela.. bir insan bırakırken bir yere, geriye kalan her yeri düşünüyorum.. dünya birden, yeniden anlam kazanıyor ve ben anlam avcısı oluyorum.. ağaçlara yeniden, yeni bir gözle bakıyor, rüzgarı başka çekiyorum.. sanki yalnız olunca yaşamak daha anlamlı olmalı gibi.. sonuçta hepimiz bir şekilde zaman geçirmenin peşinde, biraz da bir şeylere yüklenip, yükleyerek hayatta kalıyoruz.. sana anlam aramaktan yorulunca; belirsizliklerle dolu hayat, uğraşa düşmek için ideal.. çünkü iki insanın aynı anda hem yan yana durarak hem de hayata bir anlam araması imkansız.. arayışlar karışıyor, çekmeceler karıştırılıyor.. fark edeli çok oldu bir insanı sevince dünya daha küçük bir yer haline geliyor..birlikte nefes almak belki bu yüzden zor..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder